SIMONE BEAUVOIR İLE NELSON ALGREN
 
 

Simone de Beauvoir , yazmak ve direnişi öğretmekle bütünleşmiş entelektüel bir kadın. Fransız yazar, büyük düşünür. Feminist akımın öncüsü.. Jean Paul Sartre' la birlikte VAROLUŞÇULUK akımının öncülerinden.. Ama Simone, Amerika'ya yaptığı bir yolculukta Nelson Algren'le tanıştı. Ve aşık oldu. Hem Amerika'yı keşif hem yakıcı bir tutku anlamını taşıyan bu aşk,1947 yılından 1964' e kadar mektuplar aracılığıyla sürdü. Ve bu aşk ondan sonra da bu ünlü düşünür kadının hayatında, en büyük etken olarak kaldı ve anıldı.

 
 
 
 

 

MEKTUPLAR

 
  Nelson aşkım biliyorsun o sevgili mektuplarının altına el yazınla yazdığın ismini nasılda seviyorum, işte bu yüzden bu ismi kullanmaya karar verdim.Yakışıklı bir adamın kullanabileceği güzel bir isim.Sana çok yakışıyor. senin ismin ya bu yeter aslında . Seninle ilgili hiçbir şeyden şikayetci değilim,her şeyini olduğu gibi kabul ediyorum.

İşte böyle biricik aşkım. Bu sabah köy nasıl güzeldi bir bilsen. Öyle huzurlu öyle sessiz öyle sıcaktı ki bu güzelliği ingilizce kelimelerle anlatamam. Aslında İngilizce yazmak benim için bir açıdan iyi. Böylece kötü edebiyat yapamam, aslında hiç edebiyat yapmam.

Sadece söylemek istediğim şeyi en kısa yoldan söyleyeceğim:köy huzur doluydu,sessiz ve sıcaktı ve çok güzeldi. Akşam yemeğinden sonra bahçede uzun uzun oturup maviliğini pembeliğini kaybeden gökyüzünü,çatılarda belirmeye başlayan pırıl pırıl ay ışığını seyrettim. İki gözü ve yüreği olan bir insan olduğum için öyle mutlu oldum ki, bahçede tomurcuk veren öyle güzel güller var ki, senin benim için aldığın çiçekler ( bu çiçekleri büyük bir iştahla yiyorum ) dışında hiçbir çiçeği sevmem ama bu güller büyüledi beni: Bu kadar güzel şeyleri kimsenin vermemiş olması çok tuhaf. Sanki bir hediye gibiler ama kimsenin vermediği bir hediye. Bazı insanlar Tanrının bunları bahşettiğini düşünebilir : ama hiçbir tanrının bahşedemeyeceği hediyeler bunlar. Kiraz ağaçlarını da çok seviyorum Saint Remy 'den Paris'e kadar tren yolunun kıyısında kiraz ağaçları vardı hepsinini dallarını kiraz basmış. Çocukluğumdan beri gördüğüm eski bir resim bu, yine de yeni gibi sana olan aşkım her gün nasıl yenileniyorsa bu resim de her yaz öyle yenileniyor …

Dün gece çok geç yattım, şimdi öyle yorgunum ki şu anda yataktayım , uyuyacağım ancak birkaç kelime daha yazabilirim. Yazarken neler saçmaladığım hiç önemli değil, beni ilgilendiren sadece sana yazdığım gerçeği. Seni öpebilmek gibi bir şey bu. Fiziksel bir şey ,sana mektup yazarken parmaklarımda sana olan aşkımı hisedebiliyorum . Kişinini birine olan sevgisini sadece kafasında değil, bedeninin yaşayan herhangi bir parçasında hissetmesi müthiş bir şey. Yazmak öpüşmek kadar güzel değil ,hatta biraz yavan ,yalnız ve hüzünlü;ama hiçbir şey yapamamaktan iyidir.Başka bir seçeneğimde yok zaten. Görüyorsun işte aklıma ne gelirse yazıyorum ,hoşcakal dememek için aptalca şeyler yazıyorum .

Bu sabah gecen gece tanıştığım Amerikalı kızla bir saat geçirdim. Cafe De Flore un terasında oturup konuştuk. Güzel bir kızdı ;ama aptalın tekiydi yine de İngilizce konuştuğum için mutluyum. Başlarda çok utandım sonra kelimeleri hatırlamaya başladım. Buradan bahçeden, pencereden saat başı uçakların yavaş yavaş havaalanına indiğini ya da şiddetle uçuşunu görüyorum. Ne zaman bir uçak görsem aklıma sen düşüyorsun aklıma, bir olaya da gerek yok aslında sen hep aklımdasın. Benimle yaşıyorsun gece gündüz..

Şimdi benimle uyuyacaksın. Hoşcakal hoşcakal, çok yorgunum. Hoşcakal demek istemiyorsam rüyalarıma konuk ol. Rüyalarıma girme nezaketini gösteremiyorsun hiç, keşke bu akşam girsen. Bu mektubumla öpüyorum seni sonra ışıkları söndürüp gözlerimi kapayacak, dudaklarımda dudaklarının tadını hissetmeye çalışacağım. Kollarının belimi sardığını hissedeceğim, böyle uyuklarım inşallah.

Simone 'un
29 HAZİRAN 1947 SALI



 
 
Arkadaşına
Adınız E-mail Adresiniz Mesajınız   Arkadaşınızın Maili